İki adalı, iki koylu ve beş tepeli Amasra yarımadası, Karadeniz'in sanki "seni ben yetiştirdim" diyerek ana karadan koparıp almak istediği üzüm salkımı gibidir. O yarımada ve adalar mı denize doğru uzanır, yoksa o ismi kara deniz mi karaya sığınmak ister ve girer toprağın bağrına anlayamazsınız. İşte bu tutkulu sarmaş dolaş oluşun, deniz ile karanın çocuğudur Amasra... diye anlatır bir Amasra tutkunu yaşadığı yeri. Batı Karadeniz'de, o ismi kara denizin kıyıcığında denize doğru uzanmış bir yarımadadır Amasra. Yakın zamanın el değmemiş cenneti; günümüzünse alternatif turizm mekânlarından biri olan bu küçük ilçe, Bartın iline bağlı ve yaklaşık 7.000 nüfuslu bir liman kentidir aslında... Daha çok bir sahil kasabası olarak kabul edilmesi ve deniz ile iç içe bir hayatın hüküm sürüyor gibi görünmesine rağmen Amasra halkının büyük bir bölümünün hayatında bölgeden çıkartılan kömürün ve maden ocaklarının büyük etkisi vardır. Kiminin babası, kiminin dedesi, akrabası, komşusu kara elmasa ulaşabilmek için madeni işyeri bellemiş; yerin metrelerce altındaki karanlığı ekmek kapısı yapmıştır. Fakat ülkedeki serbest piyasa ilişkilerinin ve özelleştirmelerin hız kazandığı 90'h yıllar, Amasra ve bölgedeki madencilik faaliyetleri için de yıkıcı sonuçlara sebep olmuştur. İşçi alımının durdurulması, ocakların özelleştirilmesi, Türkiye Taşkömürü Kurumu'na (TTK) ait tesislerin kapatılması vs. sonucunda 1984 yılında 4.500 maden işçisi bulunan Amasra'nın işçi sayısı günümüzde 800'e kadar düşmüştür. Sonuçta bölge ekonomik olarak balıkçılığa ve turizme daha çok yönelmiş; fakat bu alanlardaki imkânların kısıtlılığı sebebiyle başta bölge gençleri olmak üzere Amasra halkı işsizlik sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Ve 90'larda başlayan ocakların tasfiyesi süreci 2005 yılında Amasra'daki taşkömürü sahalarının bir kısmının özelleştirilmesi ve HATTAT AŞ.'ye bağlı HEMA adlı bir şirkete satılmasıyla sonlanmıştır. Rant sağlama isteği ve yandaşlara peşkeş süreci sadece bununla kalmamış Amasra'nın toprağını, denizini, ormanını ve Amasra halkını yavaş yavaş zehirleyecek olan çevre talanı da bu noktada başlamıştır... Amasra halkının yaklaşık olarak 4 yıldır içerisinde bulunduğu bu süreç, günümüzde Karadeniz ve ülkenin diğer birçok bölgesinde sürdürülen çevre talanlarından çok da farklı değildir aslında. İlk olarak kömür çıkartma amacıyla bölgeye geldiğini söyleyen şirket, TTK'ya bağlı bir kısım kömür sahasının işletme hakkını alarak faaliyetlerine başlamıştır. Kendi internet sitelerinde de bahsettikleri üzere HATTAT HOLDİNG, bölgeden taş kömürü çıkaracağını, bunu en makul fiyatlarla ülke sanayisine sunacağını, ayrıca maden çıkarılan yerlerin yakınlarında TERMİK SANTRALLER kurarak bölge halkı için istihdam yaratacağını iddia etmektedir. Bu noktada sonda söylenecek söz başta söylenmelidir: Şirket bölge halkına ve tüm kamuoyuna yalan söylemektedir! Dayı, amca, hemşeri '-cılık/-cilikleriyle' bölgeyi kendisine mesken edinen şirket, 4 yıl boyunca hiçbir şekilde kömür çıkarma işine girişmemiştir. Bu yıllar süresince, Amasra ve civarının asıl olarak tarım, balıkçılık ve turizm bölgesi olarak kabul edildiği Çevre Düzeni Planı'nın değiştirilip Planda bölgenin sanayi alanı olarak anılması için çeşidi sosyal ve siyasal(!) faaliyetler yürütmüş ve hâlâ da yürütmektedir. İşin 'istihdam yaratma' boyutu ise bambaşka nitelikler taşımaktadır. Şirketin faaliyetlerine başlamasıyla Amasra sokaklarında görülen Çinli sayısı her ne alametse bir anda artmıştır! İstihdam yaratma vaatleriyle işsizlik sebebiyle özellikle büyük şehirlere oldukça fazla göç veren bölge halkını oyalayan şirket, içerisinde bulunduğu ve kendini besleyen sistemin en güçlü özelliklerinden birini kullanarak Uzak Doğu'nun ucuz emek gücünü bölgeye taşımıştır. Bölge halkından da şirket bünyesinde işe girenler olmakla birlikte bu kişilerin sayısı, işteki süreklilikleri ve yaşamış oldukları hak gaspları tartışılması gereken konular arasındadır. Zira eğitim amacıyla bir kısım teknik elemanla birlikte Almanya'ya giden şirket, oradan maden işletiminde kullanılacak ve eski teknolojiye ait, nereden ve kimden alındığı bile bilinmeyen üniteleri Amasra'ya getirmiştir. Yani bir bakıma HEMA madencilerinin 'kaderi' Almanya'dan ithal edilmiştir! Bütün bunlara bakıldığında gerçekleştirilmek istenen şeyin bölgeye TERMİK SANTRAL kurulmak istenmesi - bir değil birkaç tane -olduğu anlaşılmaktadır. HEMA Genel Müdürü'nün sarf etmiş olduğu "Termik santral kuramayacaksam neden kömür çıkarayım" sözleri bu gerçeğin en net açıklaması olsa gerek. Amasra ve çevresindeki şu anki durum bundan ibaret olmakla birlikte bahsedilmesi gereken en önemli nokta bütün dünya alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirken bu zehir saçan santrallerin etkisinin neler olacağıdır. İnsanların dışarıya çıkamamalarına, pencerelerini açamamalarına sebep olmasıyla bilinen Yatağan termik santralinin edelerine yada Amasra'ya 2 saadik yol mesafesinde bulunan Çatalağzı termik santrali küllerinin rüzgârlarla ve deniz yoluyla Amasra kıyılarına taşınmasına baktığımızda, bu santrallerin çevre ve insan üzerinde yarattığı olumsuz etkinin farkına varmak hiç de zor olmayacaktır. Bacalarından çıkacak duman içerisindeki zehirli gazlar, bu gazların sebep olacağı asit yağmurları, soğutma ve temizleme için kullanılacak olan tonlarca su ve ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın bu suların arıtılamayacağı gerçeği, santral küllerinin depolanması için gereken geniş alanlar ve bölge ormanlarının alan yaratma amacıyla yok edilmeye mahkûm bırakılması, zehirli dumanlar sebebiyle insanlarda oluşacak kalıcı hastalıklar, toprağın zehirlenmesi, doğanın kendini yenileyemeyeceği gerçeği... Ve sonucunda bölgedeki doğal hayatın sona ermesi... Umutsuzluk yaratan bu durumun belki de tek iyi bir yönü bulunmakta: Yerel basını ve siyasi unsurları kendi menfaatine rahatça araçsallaştıran; yaptırdığı yalan haberlerle halkı sindirmeye ve kandırmaya çalışan, santrale karşı çıktığı için bölge köylerinden birinde yaşayan işçisini işten atan şirketin yapmakta olduğu bu topyekûn seferberliğe karşı Amasra halkı ilk başlarda yavaş yavaş olmasına rağmen gün geçtikçe daha da çoğalarak balıkçısıyla, köylüsüyle, sendikalarıyla, sivil toplum örgütleriyle, esnafıyla, kadınları, gençleri ve çocuklarıyla örgütlenmenin ve birlikte mücadele edebilmenin farkına varmış durumdadır. Daha önce farklı yapılar altında sürdürdüğü mücadelesini, Bartın'daki tüm oluşumları çatısı altında toplayan Bartın Platformu'yla devam ettirmektedir. Rant uğruna Karadeniz'i birilerine peşkeş çekip HES çöplüğüne çeviren, derelerini kurutan, denizini doldurup halkı ondan ayıran, nükleer santrallerle ölüm bölgeleri yaratmayı planlayan, termik santraller kurup havasını, suyunu, toprağını ve de insanını zehirlemeye çalışanlar bilmeliler ki artık Karadeniz isyandadır, Prenses Amastrist'in memleketi Amasra İSYANDADIR!!!
|